31 Aralık 2011 Cumartesi

BİR İNTİHAR VE ŞİİR OTOPSİSİ: NİLGÜN MARMARA ŞİİRİNE DAİR ANALİZLER

            Türk edebiyatının karanlık dehlizlerinde gizlenmiş bir şair olan Nilgün Marmara, hakkında pek çalışma yapılmayan ve maalesef layıkıyla bilinmeyen bir şairdir. Erken ölümüne rağmen Türk edebiyatında derin izler bırakan bu şairi anlamak oldukça önemlidir. Hayatın sıkıştıran parantezinde söz kusmuklarını şiirine sığdıran Marmara’nın şiirleri; hayatın acıtan, yıpratan, bozan yönüne tutulmuş bir ayna gibidir.

            Hak ettiği yerde bulunmadığını düşündüğümüz bu şair hakkında ilk defa detaylı ve kapsayıcı bir çalışma yapabilmeye çalıştık. Bu zorlu süreçte kaynak konusunda çok değerli yardımlarını esirgemeyen Maral GÜRDAL’a, her türlü yardım ve desteğini son ana kadar esirgemeyen Ahmet KARADOĞAN’a ve metnin açılım karanlığına engin bilgi ve birikimiyle ışık tutarak müthiş bir sabır ve hoşgörüyle desteğini hep hissettiren sayın hocam Yard. Doç. Dr. Fatih ARSLAN’a teşekkürü bir borç bilirim.
                                                                                                      TURNA IŞIKLI
                                                                                  iletişim: nilgunmarmaraanalizleri@gmail.com

UYARI: Çalışmanın kopyalanmasına veya kullanılmasına izin vermeme hakkı F.Ü TDE bölümü tarafından saklı tutulmaktadır. İçerikler izinsiz alınamaz, kopyalanamaz. Kaynak göstermek şartıyla alıntı yapılabilir.

FELSEFİK RETORİK İÇLEMİNDE ÖLÜM VE İNTİHAR

            Ölüm, her zaman için bireyin varoluş sorunsalındaki en büyük basamak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yüzden daima felsefenin buğulu sorularının içindeki ana merkez konumunda olmuştur.

            Montaigne; “felsefe bize ölmeyi öğretir” demiştir. Felsefenin ölüm üzerindeki izafi düşüncelerini bu söz çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

            2400 yıl önce yaşamış olan ve bir baldıran zehiri içerek ölen büyük Atina bilgini Sokrates, ölümü daima yüceltmiştir. Sokrates “ölüm korkusunun insanın kendini bilge zannetmesinden ileri geldiğini, insanın ‘bilmediğini bildiği’ni belirterek, zor olanın ölümden korkmak, kaçınmak değil, kötülükten kaçınmak olduğunu” (Yücel 2007: 15) söylüyordu. Ölümün korkusunu insanın kibrine bağlayan Sokrates için hiç kuşkusuz ölüm daima “iyi” olandır. Çünkü dünyanın biteviye olan kötülüğüne karşın ölüm bir kurtuluştur. Ölümü “bizi bir yerden başka bir yere ulaştıran bir geçit” (Yücel 2007: 15)  olarak algılar ve bu yüzden de korkusuzdur. Hatta ölümünden sonraki ebediyete inanan Sokrates, öldükten sonra insanların bir arada olacağını, ölümün mutluluk getireceğini düşünür. Bütün bunlar da insanların ölüm korkusunun gereksizliğini görmesi ve ölümden korkmaması için yeterli kanıtlardır Sokrates için.

.....

Devamı için:
BİR İNTİHAR VE ŞİİR OTOPSİSİ: NİLGÜN MARMARA ŞİİRİNE DAİR ANALİZLER - TURNA IŞIKLI TEZ ÇALIŞMASI

FİKRİN VAROLUŞLARINDA ÇÜRÜK KELİMELERİN MARJİNAL ŞAİRİ:NİLGÜN MARMARA

Nilgün Marmara, 13 Şubat 1958 yılında İstanbul Kadıköy’de göçmen bir ailenin çocuğu olarak bir çift mavi göz ile dünyaya ilk ağlayışını bırakmıştır. Ülkenin sancılı dönemlerinde çocukluk ve ilk gençlik yılları geçen Marmara, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde okumuştur. Kolejden sonra kayıt yaptırdığı İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne çok kısa bir süre devam eden Nilgün Marmara, bu bölüme dönemin siyasal kutuplarındaki sığlıklara kendini sığdıramayacağını anlayarak devam edemez. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’na giren Marmara “Sylvia Plath’in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” adlı bitirme teziyle bu bölümü başarıyla bitirmiştir. Aynı dönemde evlenen Marmara için hayat gittikçe bohem bir durum alır. Dönemin siyasal ve sosyal sorunları içerisinde sıkışan her bireyinde olduğu gibi Nilgün Marmara da varoluş sorunsalı üzerinde durmaya, içselleştirdiği yaşamın giriftlerinde oyalanmaya başlamıştır.

            Dönemin ‘marjinal’ isimlerinin başında gelen Nilgün Marmara’yı edebiyat dünyasına İlhan Berk tanıtmıştır. Her zaman gizliden gizliye yazan bir şair olan Marmara, yazdıklarını sadece büyük dostu Ece Ayhan ile paylaşmıştır. Bir süre sonra Ece Ayhan’ın deyimiyle ‘sivil şairlerden olan’ Cemal Süreya ve dönemin diğer önemli isimlerinden Faruk Hüsnü Dağlarca, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cihat Burak’ı da yakından tanıma olanağı bulmuştur. İçrekliğinin sessizliğinde karaladıklarını bir süre sonra daktiloya çeken şair, şiirlerinden birkaçına ölümünden önce ışık aldırarak “beyaz” ve “şiir atı” dergilerinde yayınlamıştır.

....

DEVAMI İÇİN: BİR İNTİHAR VE ŞİİR OTOPSİSİ: NİLGÜN MARMARA ŞİİRİNE DAİR ANALİZLER - TURNA IŞIKLI TEZ ÇALIŞMASI

PSİKOLOJİK BİR VERİ OLARAK ŞİİR

Varoluş sorunsalına derinden inen Nilgün Marmara için hayat tıpkı egzistansiyalistlerde olduğu gibi “dünyaya bırakılmışlık”tır. Dirim, bu bırakılmışlığın acısını yaşar ve her şey ölüm için bir emaredir. “Doğmuş olmak bir referans mektubunu nereye ve kime götüreceğimizi bilmemektir.”(Marmara 1993:62)  diyen Nilgün Marmara için bu referansın uzamsızlığı dirimin yaşam kargaşasındaki süflileşmesinden gayrı değildir. Umarsızlığın iktidarında olan tin, kendini yadsımaya tabi tutacak ve sonuç olarak da bu süflileşmenin yırtıkları arasından gördüğü dünyaya/varlığa sessiz bir içtenlik protestosunu gerçekleştirecektir. Nilgün Marmara da tinsel yadsımaları sonucunda yaşadığı dışlaşma eğilimlerinin vurucu imgelerini intiharı ile ortaya koyanlardan olmuştur.

BİR ETKİLENME BİÇİMİ OLARAK ŞİİR VE İNTİHAR: SYLVIA PLATH ETKİSİ

Yaşamın acı öz suyunu biteviye içen Nilgün Marmara için şiir, bütün makûs diriminin çıkrıklarını işlediği bir yontu olmuştur. 20. yüzyılda büyük temsilcileriyle karşımıza çıkan gizdökümcü türün şiir dünyasının Nilgün Marmara üzerinde de güçlü bir etki bıraktığını söyleyebiliriz. “Geleneksel olarak kişilik denen şeye isyan etmeleri ve tepkileri yok edilmiş bir benliğin çifte olarak, hem kendi benliklerinin hem de başkalarının benliklerinin yorumlanışıyla birleştiren…” (Marmara 2007: 9) gizdökümcü şairlerin dikkat çeken en önemli özelliği kuşkusuz “deliliği dünyevileştirmeleri” (Marmara 2007: 8) dir. Bahsi olunan özelliklerin Nilgün Marmara şiiri için de bir gerçek olduğu çok açıktır. Özellikle varoluş sorunsalında kendini yitirme, duyulan ızdırabın evrenselleştirilmesi Marmara şiirindeki dikkat çeken olgulardandır.

            Gizdökümcü türün güçlü temsilcilerinden olan Sylvia Plath üzerinde derin bir inceleme yapan Nilgün Marmara, kendisi gibi güzel ve başarılı bir şair olan bu ‘cömert’ kadından fazlasıyla etkilenmiştir. Lowell, Plath, Ginsberg… gibi şairlerden bahsettikten sonra bu şairler için “…kendi şeytani derinliklerinin varlığını belirtmiş, öylece feodal etik ile tarihsel gerçeklerin sergilediği birikimlerden kaynaklanan bir farkındalık arasındaki farkı kanıtlamışlardır” (Marmara 2007: 10) diyen Nilgün Marmara, özellikle bunlardan Sylvia Plath’in “…bunu kendini öldürecek kadar uç bir noktada doğrulayarak, sonuçta cinayet işleyebileceğini göstermiş” (Marmara 2007: 10) olduğunu söylemiştir. Fakat ne var ki kendisi de bu farkındalığın çöküşü üzerinden şiirlerini yazmış ve tıpkı Plath gibi bunu uç noktasına vardırmıştır.

....


DEVAMI İÇİN:

ŞİİR GERGEFİNDE SUNULAN İNTİHAR: MARMARA ŞİİRİNE DAİR BİR ANALİZ DENEMESİ

           ‘An’ın zehirlediği her soluk için Nilgün Marmara ölümü yad etmiş, metalarla çevrili küstah benlikler arasından sıyrılışını ve içtimaisizliğin kutbundaki iç beninin donukluğunu ölümü yazınsallaştırarak sunmuştur. Onun için hayat hiçbir zaman erginleşmemiş bir çocuktur ve bu çocuğun doğumu ancak ölüm ile gerçekleşecektir. Bu bekleyişin uzamsızlığında olan Nilgün Marmara, şiirinde daima bir çağrı içerisindedir. Bu çağrı ölümedir.


            1980 Ekiminde bir şiirinde (Marmara 2010: 23)  hayat adeta bir danstır şair için ve bu dans ölüm iledir. Çünkü biteviye tüketen zaman akışındaki birey beklediği ‘küçük liman’a kadar susumlu yanıtlardadır. Bu lüzumsuz kaosa iten hayatta “kim için?” ve “ne için?” beklediğini bilmeyen birey bu illiyetsizlik içerisinde yaşamamışlığını sürdürmektedir. ‘Hiç’liği yaşarken de kendisi için “pembe umut” olan ihtimal ile özleyiş içerisinde ölüme soluk salmaktadır. Kafka’nın da dediği gibi artık “Sahip oluş yoktur, sadece oluş,son nefesi vermeyi, nefessiz kalarak boğulmayı özleyen oluş vardır.” (Kafka 2004: 27)

.............

DEVAMI İÇİN:
BİR İNTİHAR VE ŞİİR OTOPSİSİ: NİLGÜN MARMARA ŞİİRİNE DAİR ANALİZLER - TURNA IŞIKLI TEZ ÇALIŞMASI

BOŞLUĞUN SESİ: NİLGÜN MARMARA’DA MEKAN ALGISI

            Maddesel yaşamın tozsu kalıplarında yaşayan ve bu biçimsizliğin genliğinde kendine yer bulamayan birey, kendi içsel yaşamına yönelecek, hülasa mekan algısı boşlukta sallanan yerküre üzerinde devinecektir. Tinsel tahribatın nesne ve kavrama indirgenmesi sonucu göçük altında olan birey, yaşam ile duyum arasındaki çizgide sınır ihlaline geçerek, mekan algısını da bu doğrultuda bükümler. Özellikle kadın kimliği taşımanın vermiş olduğu “ötekileşme” “duyumsanma”daki farklılık ve “deneyimsel” olgular sonucu gelişen farklı bakış, bir şair olunduğunda kat be kat artmaktadır. Nadide Karkıner’e göre Kişinin kendine oluşturduğu içsel yaşantıda “…kadınların anlam yoksunu ve derinliksiz metalar ve imgeler dünyasında kendilerine yer bulamayıp, kendi içsel yaşantılarını genişletmeleri ve bazen burada fazlasıyla kalmaları…” (Karkıner : 208) söz konusudur.

..........


DEVAMI İÇİN:
BİR İNTİHAR VE ŞİİR OTOPSİSİ: NİLGÜN MARMARA ŞİİRİNE DAİR ANALİZLER - TURNA IŞIKLI TEZ ÇALIŞMASI